20 Kasım 2014 Perşembe
365. gün
Bekle bekle bekle çalış çalış çalış bi baktınız ne gördün ne anladın , büyük kavram karmaşası içerisinden artık çıkmaya başlamanın ilk adımları olduğunu anlamaya başlamak oldu. Vaktin geldiğini o anların yaklaştığını yavaş yavaş hissettirmeye başladi. 364 gün yaşadın ama o gün 365. Günde gizliymis ışte . Ne olacaksa o 365.günde olacakmış. Böyle olunca 364 gün bosunami yaşanmış oluyor ki?
27 Ağustos 2014 Çarşamba
Hitit Duası
çok çok önceki zamandan olan hititlerden bir dua diye okuduğum bir yazı ama okuyunca hitilerden kalmadığı kesinlikle belli oluyor, internet ortamında öyle yayılmış ve insanlarda ne doğru ne yanlış düşünmeden kabul etmişler, konu bu değil konu yazı ve duvara asılacak bir yazı.
"Tanrım,
Beni yavaşlat,
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir...
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telâşlı hızımı dengele...
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver .
Sinirlerim ve kaşlarımdaki gerginliği,
belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol...
Anlık güzellikleri yaşayabilme sanatını öğret;
Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı,
güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı,
güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı,
balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret...
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini,
yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim...
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi
büyümesine bağlıdır...
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı
değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha
sağlıklı olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi...
Tanrım,
Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ve HİKMET,
Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver..."
1 Temmuz 2014 Salı
SONUN BAŞLANGICI MI?
Kendi çelişkilerimle yaşamaya devam ediyorum ne güzel değil mi kafan da neler olması gerektiğine dair planlar ve olanlar birbiriyle savaş içinde ve ben bu savaşın sonunu çok merak ediyorum.
Zorlu bir dönem daha geride kaldı finalleri atlattık , henüz açıklanan bir şeyler yok ama microprocess'ten kalırsak büte kalırız diğerlerini çok şükür hallettik.
Şimdi önemli karaları alma vakti yurttan ayrılalı 2 yıl oldu , belkide hayatımın çok güzel yıllarını yedi yılımı geçirdim yatılı olarak . Hala beynim , ilk defa o tuğlalı değişik bir giriş kapısı olan kahverengi kapıdan girerken ki o kokuyu anımsıyor, içeriye girdiğim andan itibaren hiç görmediğim bir hava sarıyor etrafımı, bunu anlamak için hiç bir şey gerekmiyor zaten olan şeyler, onca bina arasından ben başkayım diye bağırıyordu sanki maraşın bağrından serintepe talabe yurdu.
Okulda son yılıma girerken yurda dönme vakti geldi mi acaba. Önümde ki seçenekler ya kyk yurduna yada bir arkadaşla ev değiştirip bir an önce mezun olup , gerekirse yurt dışında yüksek lisansa devam etmek, yada yurda dönüp okul bittikten sonra bir yıl istanbul da tekamül okumaya gitmeliyim.
Bir yıl çok büyük bir kayıp ve ben bunu üniversite hayatımda harcadım malesef, ama bir yıl tekamül için büyük bir kayıp mı kazanç mı olur ? Kişisel olarak düşünüyorum evet yapmam gereken bu çünkü bu benim en büyük hayalimdi zamanında, o duyguyu yaşamak tatmak, oraya gitmek ve o rahlelerin önünde diz çökmek . En sonun en başında olması gereken başlangıçtı benim için ,bunun için biterdi her dualarımın sonu.
Ama artık tekamül için kendimde o arzu ve isteği bulamıyorum ,şimdi bir an önce olabileceğim en iyi şekilde mezun olup , o anki durumlara göre ilk tercihim yurt dışı ikincisi istanbul da iş hayatı yada diğer şehirler bursa belki ankara da olabilir düşüncesindeyim.
İş hayatında kendime güveniyorum disiplinliyimdir, bu iş olmaz diye yarı yolda bırakmam sonu hüsran bile olsa. Her son olumluda olsa olumsuzda olsa bir başlangıç anlamı taşır benim için. Umarım iş hayatında da mücadeleden vazgeçmeyen kişilerle çalışırım belki şuana kadar ki hayatımda en büyük eksiğim bu oldu , yanımda benle birlikte mücadele edecek kimse olmadı ya bırakıp gittiler yada işin kolayına kaçtılar.
Alınması gereken kararlar her zaman çoğalarak çıkıyor karşıma, sanırım bu tekamül kararı da bundan sonraki alacağım evlilik kararı ve meslek kararı kadar önemli bir karar benim için. Meslek tercihimi kendim ve sistem ve çevre yaptı , inşallah evlilik kararımı kendim vereceğim anneminde yardımı olabilir.
Ama bu kararı kendim vermek istemiyorum , aklımla vermek istemiyorum bu kararı yine aynı duyguları yaşayarak hissederek kalbimle almak istiyorum tekamül kararını.
Öyle diyordu bir abim ''Eğer bir insanı kalbinden tutamazsanız görün bakın nasıl kayıp gidiyormuş ellerinizden ''. İnşallah tutmuşundur benim kalbimden de bu akılla kalp çatışmasından sen galip çıkarsın.
Zorlu bir dönem daha geride kaldı finalleri atlattık , henüz açıklanan bir şeyler yok ama microprocess'ten kalırsak büte kalırız diğerlerini çok şükür hallettik.
Şimdi önemli karaları alma vakti yurttan ayrılalı 2 yıl oldu , belkide hayatımın çok güzel yıllarını yedi yılımı geçirdim yatılı olarak . Hala beynim , ilk defa o tuğlalı değişik bir giriş kapısı olan kahverengi kapıdan girerken ki o kokuyu anımsıyor, içeriye girdiğim andan itibaren hiç görmediğim bir hava sarıyor etrafımı, bunu anlamak için hiç bir şey gerekmiyor zaten olan şeyler, onca bina arasından ben başkayım diye bağırıyordu sanki maraşın bağrından serintepe talabe yurdu.
Okulda son yılıma girerken yurda dönme vakti geldi mi acaba. Önümde ki seçenekler ya kyk yurduna yada bir arkadaşla ev değiştirip bir an önce mezun olup , gerekirse yurt dışında yüksek lisansa devam etmek, yada yurda dönüp okul bittikten sonra bir yıl istanbul da tekamül okumaya gitmeliyim.
Bir yıl çok büyük bir kayıp ve ben bunu üniversite hayatımda harcadım malesef, ama bir yıl tekamül için büyük bir kayıp mı kazanç mı olur ? Kişisel olarak düşünüyorum evet yapmam gereken bu çünkü bu benim en büyük hayalimdi zamanında, o duyguyu yaşamak tatmak, oraya gitmek ve o rahlelerin önünde diz çökmek . En sonun en başında olması gereken başlangıçtı benim için ,bunun için biterdi her dualarımın sonu.
Ama artık tekamül için kendimde o arzu ve isteği bulamıyorum ,şimdi bir an önce olabileceğim en iyi şekilde mezun olup , o anki durumlara göre ilk tercihim yurt dışı ikincisi istanbul da iş hayatı yada diğer şehirler bursa belki ankara da olabilir düşüncesindeyim.
İş hayatında kendime güveniyorum disiplinliyimdir, bu iş olmaz diye yarı yolda bırakmam sonu hüsran bile olsa. Her son olumluda olsa olumsuzda olsa bir başlangıç anlamı taşır benim için. Umarım iş hayatında da mücadeleden vazgeçmeyen kişilerle çalışırım belki şuana kadar ki hayatımda en büyük eksiğim bu oldu , yanımda benle birlikte mücadele edecek kimse olmadı ya bırakıp gittiler yada işin kolayına kaçtılar.
Alınması gereken kararlar her zaman çoğalarak çıkıyor karşıma, sanırım bu tekamül kararı da bundan sonraki alacağım evlilik kararı ve meslek kararı kadar önemli bir karar benim için. Meslek tercihimi kendim ve sistem ve çevre yaptı , inşallah evlilik kararımı kendim vereceğim anneminde yardımı olabilir.
Ama bu kararı kendim vermek istemiyorum , aklımla vermek istemiyorum bu kararı yine aynı duyguları yaşayarak hissederek kalbimle almak istiyorum tekamül kararını.
Öyle diyordu bir abim ''Eğer bir insanı kalbinden tutamazsanız görün bakın nasıl kayıp gidiyormuş ellerinizden ''. İnşallah tutmuşundur benim kalbimden de bu akılla kalp çatışmasından sen galip çıkarsın.
2 Haziran 2014 Pazartesi
Mediha-Genç
Genç ,uzunca zamandır beraber bir yerlere oturup bir şeyler içmek istiyordu medihay'la ama kendisin de bir türlü o cesareti bulamıyordu ihtiyacı olan tek şey belkide yirmi saniyelik delilik cesaretiydi.
Sonunda o cesareti kendinde bulmuştu , hatta bir kaç kez teklif etmişti her defasında hayır cevabı almıştı. Bir gün çıkışta bu defa mediha kendisine bir yerlerde oturma teklifini yapmıştı. uzunca süre yürüdüler ikisi de sessizdi sanki kendi içlerinden konuşmaya hazırlanır gibiydiler.
Sakin bir yere oturmuşlar birbirlerine bakıyorlardı.
Mediha gence anlat dedi nasıl birisin sen.
Genç , seni korkutmak istemem ama biraz farklı biriyim desem yanlış anlamazsın umarım. Öyle herkesle oturup konuşmam , konuşmayı sevmem, fakat duygularımı ve özel anılarımı paylaşacağım birini bulursam da ömür boyu onu kalbimde taşırım ve ne varsa kalbimde anlatırım ve eğer birilerini seversem de benim için kötü olsa bile onun için iyi olan neyse onu yaparım.
Neden böyle yapıyorsun dedi mediha
Çünkü hayatıma onlar değer kattığı için, çünkü bana göre gizlemek ihanettir dedi genç.
Anlattıkları Mediha'nın ilgisini çekmişti ve genç bunun çok iyi farkındaydı. Devem etti anlatmaya.
Yazmayı , okumayı,şiirleri yani edebiyatı , doğayı gezmeyi, birde filmleri seviyorum . Sürekli farklı güzel cümleler ararım , hatta bazen bir köşede bir cümledeki kelimeler üzerine saatlerce düşünürüm. Filmleri seviyorum onlarla birlikte bambaşka karakterlere bürünebiliyorum.
Peki ya dedi Mediha anladığım kadarıyla yalnızlığı seviyorsun, ama toplumdan kendini soyutlaman da iyi bir davranış değil biliyorsun demi dedi.
Haklısın dedi genç ama çevremdekiler çok fazla kaliteli insan rolüne bürünüp ilahlık taslamaya başladıkları zaman gökyüzünü tercih etmekten başka çarem kalmıyor. Yoksa sürekli kavga halinde olacağım . Hep onlar haklı çıkıyor . Sürekli hatayı başkasında arayıp duran insanların arasında bunalıyorum. Ortada bir sorun var ve sen bu sorun nasıl çözülür diye konuşmak istiyorsun , karşındaki kişi öyle bir kaliteli insan rolüne bürünüyor ki direk sorun yerine sorunun çıkmasını kime nasıl yıkması gerektiğine bakıyor ve bu durumda sürekli sorunlu ben oluyorum. ve ben bu durumu kaldırabilecek gücü bulamıyorum kendimde. Bazen bu duruma bende katılıyorum. Ne yapayım başka yapacak bir şey gelmiyor elimden. Beni yanlış anlama Mediha sana duygulardan bahsetmiyorum şu anda , bu hiç bitmeyecek bir kavga .
Mediha çok ağır konuşuyorsun nasıl yaşayacaksın böyle dedi.
Bilmem , belki sana hikaye gibi gelebilir anlatıklarım , böyleyim işte bunun için çok fazla sebep var. Ne yenilgilerle yaşlanmak istiyorum nede zaferlerle büyümek . Hani Daltonlar var çizgi film bilirmisin.
Evet bilirim dedi mediha .
Peki isimlerini saysana oradaki karakterlerin.
Mediha biraz düşündü ve Jo, Avarel .Biraz daha düşündü diğer karakterler aklına gelmedi.
Hah işte dedi genç Medihaya. Jo en zekileridir herkes tarafından bilinir Avarel en salaklarıdır oda herkes tarafından biliir. Asıl aklı selim olanlar diğer karakterler yani Jack ve Williamdır ama kimse tarafından bilinmez dedi. İşte benim hayatımın özeti bu ben bu hayatta ya Jo oldum yada Avarell. ortası yok benim için.
Mediha sen zannettiğimden de fazla sivrisin dedi . Kaybediyorsun çünkü duygusalsın, şiirler yazıp hikayeler okuyorsun . Çoğu zaman yazdıklarından ve söylediklerinden bir şey anlamıyorum zaten, mantıklı olmak lazım. Ben söyliyeyim , kadınlar artık bu tür insanlarla evlenmiyor vakit geçiriyorlar sadece..
Haklısın dedi genç, olay burası zaten , artık kadınlarda erkeler gibi para kazanmak zorunda hissediyor kendini ,çünkü çalışmak kimine göre çalışmak değil özgürlüğünü elde etmek bunun adı, sosyal hayatta daha iyi yer edinmek için en başlıca şart. Erkelerin zaten nasıl olduğu bilinmekte. Her iki cinste aynı çıkmazda kaybolunca evlilikler ve ilişkiler sadece ekonomik ve kapitalist bir şekilde devam ediyor. Ne beklenir böyle bir durumda sence.
Sonunda o cesareti kendinde bulmuştu , hatta bir kaç kez teklif etmişti her defasında hayır cevabı almıştı. Bir gün çıkışta bu defa mediha kendisine bir yerlerde oturma teklifini yapmıştı. uzunca süre yürüdüler ikisi de sessizdi sanki kendi içlerinden konuşmaya hazırlanır gibiydiler.
Sakin bir yere oturmuşlar birbirlerine bakıyorlardı.
Mediha gence anlat dedi nasıl birisin sen.
Genç , seni korkutmak istemem ama biraz farklı biriyim desem yanlış anlamazsın umarım. Öyle herkesle oturup konuşmam , konuşmayı sevmem, fakat duygularımı ve özel anılarımı paylaşacağım birini bulursam da ömür boyu onu kalbimde taşırım ve ne varsa kalbimde anlatırım ve eğer birilerini seversem de benim için kötü olsa bile onun için iyi olan neyse onu yaparım.
Neden böyle yapıyorsun dedi mediha
Çünkü hayatıma onlar değer kattığı için, çünkü bana göre gizlemek ihanettir dedi genç.
Anlattıkları Mediha'nın ilgisini çekmişti ve genç bunun çok iyi farkındaydı. Devem etti anlatmaya.
Yazmayı , okumayı,şiirleri yani edebiyatı , doğayı gezmeyi, birde filmleri seviyorum . Sürekli farklı güzel cümleler ararım , hatta bazen bir köşede bir cümledeki kelimeler üzerine saatlerce düşünürüm. Filmleri seviyorum onlarla birlikte bambaşka karakterlere bürünebiliyorum.
Peki ya dedi Mediha anladığım kadarıyla yalnızlığı seviyorsun, ama toplumdan kendini soyutlaman da iyi bir davranış değil biliyorsun demi dedi.
Haklısın dedi genç ama çevremdekiler çok fazla kaliteli insan rolüne bürünüp ilahlık taslamaya başladıkları zaman gökyüzünü tercih etmekten başka çarem kalmıyor. Yoksa sürekli kavga halinde olacağım . Hep onlar haklı çıkıyor . Sürekli hatayı başkasında arayıp duran insanların arasında bunalıyorum. Ortada bir sorun var ve sen bu sorun nasıl çözülür diye konuşmak istiyorsun , karşındaki kişi öyle bir kaliteli insan rolüne bürünüyor ki direk sorun yerine sorunun çıkmasını kime nasıl yıkması gerektiğine bakıyor ve bu durumda sürekli sorunlu ben oluyorum. ve ben bu durumu kaldırabilecek gücü bulamıyorum kendimde. Bazen bu duruma bende katılıyorum. Ne yapayım başka yapacak bir şey gelmiyor elimden. Beni yanlış anlama Mediha sana duygulardan bahsetmiyorum şu anda , bu hiç bitmeyecek bir kavga .
Mediha çok ağır konuşuyorsun nasıl yaşayacaksın böyle dedi.
Bilmem , belki sana hikaye gibi gelebilir anlatıklarım , böyleyim işte bunun için çok fazla sebep var. Ne yenilgilerle yaşlanmak istiyorum nede zaferlerle büyümek . Hani Daltonlar var çizgi film bilirmisin.
Evet bilirim dedi mediha .
Peki isimlerini saysana oradaki karakterlerin.
Mediha biraz düşündü ve Jo, Avarel .Biraz daha düşündü diğer karakterler aklına gelmedi.
Hah işte dedi genç Medihaya. Jo en zekileridir herkes tarafından bilinir Avarel en salaklarıdır oda herkes tarafından biliir. Asıl aklı selim olanlar diğer karakterler yani Jack ve Williamdır ama kimse tarafından bilinmez dedi. İşte benim hayatımın özeti bu ben bu hayatta ya Jo oldum yada Avarell. ortası yok benim için.
Mediha sen zannettiğimden de fazla sivrisin dedi . Kaybediyorsun çünkü duygusalsın, şiirler yazıp hikayeler okuyorsun . Çoğu zaman yazdıklarından ve söylediklerinden bir şey anlamıyorum zaten, mantıklı olmak lazım. Ben söyliyeyim , kadınlar artık bu tür insanlarla evlenmiyor vakit geçiriyorlar sadece..
Haklısın dedi genç, olay burası zaten , artık kadınlarda erkeler gibi para kazanmak zorunda hissediyor kendini ,çünkü çalışmak kimine göre çalışmak değil özgürlüğünü elde etmek bunun adı, sosyal hayatta daha iyi yer edinmek için en başlıca şart. Erkelerin zaten nasıl olduğu bilinmekte. Her iki cinste aynı çıkmazda kaybolunca evlilikler ve ilişkiler sadece ekonomik ve kapitalist bir şekilde devam ediyor. Ne beklenir böyle bir durumda sence.
Söylediklerine katılıyorum dedi Mediha.
Ama iyi işi olan erkeği tercih edeceksin ve böylece daha çok çalışıp daha iyi konumlara daha hızlı yükselmeye devam etmeli insan dedi.
İkiside bu duruma gülüştüler.
Mediha'nın bu sözlerinden sonra genç bir an olduğu yerde ilerisini düşünmeye başladı. Hayalinde evlenmişlerdi medihayla. Yeter artık , herşeye ben mi yetişeceğim , benimde kendi hayatım var , ben de insanım bende para kazanıyorum diye bağırmalar, gencin kulağında sanki çınlanıyordu. Bu cümleler bir lolu gibi eziyordu sanki onu. Bağrıyordu mediha, ben zor zamanların kadını değilim istemiyorum, yasaklarla ,sınırlarla yaşamak istemiyorum. Zor zamanların kadını ve adamı olmak beyninde bir süre bu cümle gezdi durdu...
Genç kaç zamandır heyecanla beklediği bu konuşmanın vermiş olduklarını beyninden ve duygularından geçiriyordu ve yavaş yavaş anlıyordu ikisi de farklıydı ve hemen orada bitirmeliydi. Öyleki gencin ağırmış saçalarını başkası görecekti. Medihanın ağırmış saçlarını bir başkası.
31 Mayıs 2014 Cumartesi
FINAL WEEK
ruhumu alıpta kalıpta dondurmuşlar ,
onu sıkıl diye toprağa kondurmuşlar....
Bu şiiri bilenler fark eder belki halimi anlatmak için biraz değiştirdim. Sadece canım çok sıkılıyor , bir dönemin daha sonuna geliniyor ve final haftası yaklaşıyor , kafamda hangi ders nasıl çalışılacak bir plan yok.
Dün gece microprocess e baktım , öyle baktığımı farkettim , yav vizeden sonra işin ucu kaçmış, derslere adam gibi girmedim, görünen o ki baya bir efor sarf etmem gereken en başlıca ders , kitap şu an karşımda sinsi sinsi gülüyor '' gel buraya ne halt yiyorsun orda sana sınavda gösterecem ben yazıyı bloğu der gibi '' ama kendinden haberi yok salak dersin , adam gibi ders diye başka üniversitelerde gösterilmiyor bile , gösterilende günümüzde piyasaya uygun yazılım şeklinde olanlar , işte bizim deü farkı bu işte .zaten bu bölümde yazılım ve sinyal dersleriyle hiç aram iyi olmadı ki bunla da olsun. ne yapalım sistem öyle bir sistem ki her şeyi bilmen lazım dercesine adamı boğuyor, kardeşim bana kendimi geliştirmek istediğim alanda ders versene , hay sizin üniversite anlayışınıza diyor insan da elden gelen bir şey yok. şu diplomayı allahın izniyle alsaydık.
Sonra control var , allahtan hoca vizelerden sonra fazla konu işlemedi, yinede hiç bakmadığım iki slayt var sanırsam. en azından micro gibi değil çalıştıkça anlaşılıyor , zaten taşları yerine oturttuk vizelere çalışırken biraz daha kasarsak olur inşallah .
Tabi motor bangır bangır bağrıyor iki tane hiç bilmediğin konu var bende hemen oh çekme diye , zaten oda bir sıkıntı controlle motor peşpeşe , şu bir hafta hem motor hem micro çalışmalıyım , adını gönlüme yazmak istiyorum motor , en sevdiğim derssin ama ona da eyüp hoca izin vermiyor, standartı yok adamın, o kadar çalıştık öğrendik ilk dönem ne oldu hop finalde lokum gibi sorularla lokum gibi sınava tabi tutaraktan , biz dc motor dedik candır dedik çalıştık , hoca gitti , iki tane baba trasformator cananı getirdi. neyse fazla takmadık be motor eğildiysek te sana karşı eğildik dedik ve bu döneme geçtik. ama yine de bu durum beni her zaman çekimser davranmak zorunda bırakıyor power a karşı. ve şu anda aklıma barış mançodan o şarkı geldi ''
Arpa buğday yan yana orak istemez
Yağız at şahlandımı durak dinlemez
Sende biraz naz ediyorsun ama sanki bana gönlün var gibi gibi
Yüzüme karşı git diyorsun ama sanki gözlerin kal der gibi gibi
Yeter çektiğim insaf et gayri senin bana gönlün var gibi gibi ...
onu sıkıl diye toprağa kondurmuşlar....
Bu şiiri bilenler fark eder belki halimi anlatmak için biraz değiştirdim. Sadece canım çok sıkılıyor , bir dönemin daha sonuna geliniyor ve final haftası yaklaşıyor , kafamda hangi ders nasıl çalışılacak bir plan yok.
Dün gece microprocess e baktım , öyle baktığımı farkettim , yav vizeden sonra işin ucu kaçmış, derslere adam gibi girmedim, görünen o ki baya bir efor sarf etmem gereken en başlıca ders , kitap şu an karşımda sinsi sinsi gülüyor '' gel buraya ne halt yiyorsun orda sana sınavda gösterecem ben yazıyı bloğu der gibi '' ama kendinden haberi yok salak dersin , adam gibi ders diye başka üniversitelerde gösterilmiyor bile , gösterilende günümüzde piyasaya uygun yazılım şeklinde olanlar , işte bizim deü farkı bu işte .zaten bu bölümde yazılım ve sinyal dersleriyle hiç aram iyi olmadı ki bunla da olsun. ne yapalım sistem öyle bir sistem ki her şeyi bilmen lazım dercesine adamı boğuyor, kardeşim bana kendimi geliştirmek istediğim alanda ders versene , hay sizin üniversite anlayışınıza diyor insan da elden gelen bir şey yok. şu diplomayı allahın izniyle alsaydık.
Sonra control var , allahtan hoca vizelerden sonra fazla konu işlemedi, yinede hiç bakmadığım iki slayt var sanırsam. en azından micro gibi değil çalıştıkça anlaşılıyor , zaten taşları yerine oturttuk vizelere çalışırken biraz daha kasarsak olur inşallah .
Tabi motor bangır bangır bağrıyor iki tane hiç bilmediğin konu var bende hemen oh çekme diye , zaten oda bir sıkıntı controlle motor peşpeşe , şu bir hafta hem motor hem micro çalışmalıyım , adını gönlüme yazmak istiyorum motor , en sevdiğim derssin ama ona da eyüp hoca izin vermiyor, standartı yok adamın, o kadar çalıştık öğrendik ilk dönem ne oldu hop finalde lokum gibi sorularla lokum gibi sınava tabi tutaraktan , biz dc motor dedik candır dedik çalıştık , hoca gitti , iki tane baba trasformator cananı getirdi. neyse fazla takmadık be motor eğildiysek te sana karşı eğildik dedik ve bu döneme geçtik. ama yine de bu durum beni her zaman çekimser davranmak zorunda bırakıyor power a karşı. ve şu anda aklıma barış mançodan o şarkı geldi ''
Arpa buğday yan yana orak istemez
Yağız at şahlandımı durak dinlemez
Sende biraz naz ediyorsun ama sanki bana gönlün var gibi gibi
Yüzüme karşı git diyorsun ama sanki gözlerin kal der gibi gibi
Yeter çektiğim insaf et gayri senin bana gönlün var gibi gibi ...
şu an bu şarkı senle beni anlatıyor motor bilinmez duygu karmaşıklığını ve acısını.
Analog communication ,oh canını sevdiğimin dersi her ne kadar lablarından o devre tasarımlarından ve kurduğun halde çalışmayan devrelerinden nefret etsem de , keşke hepsi senin gibi olsalar be. bu senin kolaylığından değil , bunun en büyük sebebi hoca farkı standartı belli hocaların , nerde ne soracağı , adamlar uzaydan soru getirmiyor, ne anlattıysak onun kafasındalar , daha doğrusu kendilerinin yapabileceği soruları soruyorlar öğrencilere.
Hadi bakalım başlasın final maratonu ve yine barış mançoyla kapatalım
Yaz dostum
Mustafa söyler kendi bir ders alır mı
Yaz dostum
su üstüne yazı yazsan kalır mı
Yaz dostum
bir dünya ki haklı haksız karışmış
Yaz dostum
boşa koysan dolmaz, dolusu alır mı
Hadi bakalım başlasın final maratonu ve yine barış mançoyla kapatalım
Yaz dostum
Mustafa söyler kendi bir ders alır mı
Yaz dostum
su üstüne yazı yazsan kalır mı
Yaz dostum
bir dünya ki haklı haksız karışmış
Yaz dostum
boşa koysan dolmaz, dolusu alır mı
22 Mayıs 2014 Perşembe
NE ARA BÜYÜDÜK
Bilinç altımızdan kendi dünyamıza muhteşem bir şekilde uyarladığımız zaman denilen olay , her yeniyi eskitip her eskiyi çürüttüğü gibi, güzel memleketimin güzel mahallemdeki , güzel insanların da bir devir teslim yaparcasına değiştirmiş.
Her şeyde önde olan dedelerim artık eleğimi eledim astım dercesine işlerden ellerini çekmişler, her memlekete gittiğimde onları daha bir sakin daha bir başkasının işine karışmayan ve ölümden daha fazla bahsederken buluyorum. Bazen tlf da bile nasılsınız sorusuna cevap olarak o bir yüzyıla bedel ağızlardan artık hayata karşı gardını indirmiş ses tonuyla '' nasıl olalım oğlum ölümü bekliyoruz artık '' diyor. artık oğulların , kızların, anamın, babamın onların sözlerini daha bir az dinlediklerini şahit oluyorum.
Böylece zaman artık herkese yeni rollerini veriyor,. artık mahallemde de babam , eniştelerim, dayılarım dedelerimin yerlerini alıyorlar ,onlardan da küçükler onların yerlerini alıyor.
Elbette zaman görevini sorunsuz bir şekilde yapıyor hiç kimseye kıyak geçmeden . Bir halt varmış gibi herkes bu zamanda büyüyor ,içerisindeki acıları bırak başkalarına kendine bile itiraf edemeyecek hale geliyor, ve sonra keşke büyümeseydim demelerde hiç bir şeye mani olamıyor.
Kendime sorarsam , ne zaman büyüdük bilmiyorum ama bu zaman bizlere de yeni roller verdi. Gurbetteyken büyüdüğümü fazla anlamıyorum. Her tatilde mahallemdeki benden sonrakileri, büyüyen nesli gördüğümde , benim olduğum yerde şimdi başka çocuklar olduğunu gördüğümde , her şey çıplak bir şekilde büyüdüğümü gösteriyor.
En çok fark ettiğim şey ise bir zaman sonra herkesin hayatı bildik , ezberlenmiş hatta ne kadar çekici görünse de kendini tekrarlayan ve sıkıcı bir hal almış o heyecanını yitirmiş, bu zaman parçasında yeni heyecanlar çıkaramayacaklarını kabullenmiş gibiler. Sanki geçmişteki hayal kırıkları gelecekle ilgili hayalleri kesip yok etmiş gibi.
Bütün mahallem ve insanlar için sanki bir fotoğraf olmuş hayat, belli bir süre sonra kimse ne var diye dönüp bakmıyor hayatına.
Kendini , ölümü bekleyen bir hastalığa yakalanmış gibi beklemekten kurtarmayı da öğretiyor zaman ,ve bunun kendi hayatına bakabilmekte olduğunu anlayanlar öğreniyor.
Böylece zaman artık herkese yeni rollerini veriyor,. artık mahallemde de babam , eniştelerim, dayılarım dedelerimin yerlerini alıyorlar ,onlardan da küçükler onların yerlerini alıyor.
Elbette zaman görevini sorunsuz bir şekilde yapıyor hiç kimseye kıyak geçmeden . Bir halt varmış gibi herkes bu zamanda büyüyor ,içerisindeki acıları bırak başkalarına kendine bile itiraf edemeyecek hale geliyor, ve sonra keşke büyümeseydim demelerde hiç bir şeye mani olamıyor.
Kendime sorarsam , ne zaman büyüdük bilmiyorum ama bu zaman bizlere de yeni roller verdi. Gurbetteyken büyüdüğümü fazla anlamıyorum. Her tatilde mahallemdeki benden sonrakileri, büyüyen nesli gördüğümde , benim olduğum yerde şimdi başka çocuklar olduğunu gördüğümde , her şey çıplak bir şekilde büyüdüğümü gösteriyor.
En çok fark ettiğim şey ise bir zaman sonra herkesin hayatı bildik , ezberlenmiş hatta ne kadar çekici görünse de kendini tekrarlayan ve sıkıcı bir hal almış o heyecanını yitirmiş, bu zaman parçasında yeni heyecanlar çıkaramayacaklarını kabullenmiş gibiler. Sanki geçmişteki hayal kırıkları gelecekle ilgili hayalleri kesip yok etmiş gibi.
Bütün mahallem ve insanlar için sanki bir fotoğraf olmuş hayat, belli bir süre sonra kimse ne var diye dönüp bakmıyor hayatına.
Kendini , ölümü bekleyen bir hastalığa yakalanmış gibi beklemekten kurtarmayı da öğretiyor zaman ,ve bunun kendi hayatına bakabilmekte olduğunu anlayanlar öğreniyor.
18 Mayıs 2014 Pazar
ONLAR
Sanki görülmez duvarlar örülü her yerde ruhumu içine almış da bambaşka yerlerde bambaşka şekillere sokuyor. Her defasında bir daha yapmayacağım diye ağlayan çocuk gibi hissediyorum kendimi. Bugün ne oldu yarın ne olacak sevdiğim insanlar nerede ? Önümde uzayıp giden bir yol ve ben ellerim cebimde bekliyorum . Bazen bu bekleyiş saatlerce sürüyor bazen günlerce bazen bir bakmışım koşuyorum elimde olsa nefes bile almayacağım . Sonra fark ediyorum ki geride fark etmeden çok şey bırakmışım ama geri dönemem , sonra yavaşlıyorum olanları düşünmeye başlıyorum. Ve keşkeler hayatı , uzayıp giden kavak ağaçları gibi oluyor önümde. Sonra her hangi bir sıkıntıda aranması gerekenler listesi vardır hani her insanda ya , işte onlardan bende de var tabi az ve öz olanlarından . Sevmediğim bir huyumdur bu benim sevdiğim insanlara karşı her türlü korumayı yaparım ama onların dışında kimse yokmuş gibi davranırım ve söylediklerini takmam.
Siyaset ve edebiyat konuşmak istiyorsam mahmut ceyhanı ararım, dinle ilgili muhabbet etmek istiyorsam orhan erdemi, okuldan sınavlardan konuşacaksam halit köseyi, kızlardan konuşacaksam mutoyu, ve yine siyaset ama daha çok dalga mahiyetinde olanından ve gırgır şamata olmasını istiyorsam mesut baltayı ve murat aslantaşı ararım.
Mahmut ceyhan : Yüksek bir öz güvene sahip olmasına rağmen olmak istediği yere hiç ulaşamamıştır kendisi. Gördüğü yanlışı dilin kemiği yokmuş cinsinden, zaman ve yer farkı gözetmeden söyleyebilme kapasitesi beni genelde sinir etmiştir. Ve bu durumundan dolayı anlaşılması her zaman zor bir insan olmuştur . Bundandır ki üniversite hayatı boyunca her yıl belkide her dönem yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Her zaman uç noktalarda gezmeyi sever ve yüksek düşünür fakat bu düşünce hiç bir zaman faaliyet yada uygulama olarak hayatına yansımamıştır. '' ne oldum dememeli ne olacağım demeli ya insan '' işte bu sözü kendileri maalesef yanlış anlamış ve hala ne olacağım sorusunun cevabını aramaktadırlar. Lise son sınıfta , her hafta sonu yaptığımız ziyafet çekme şenliğinde , o her hafta farklı bir üniversitenin farklı bölümüne gideceğini söylemekten bıkmamıştı biz dinlemekten bıkmıştık. Kendilerini necip fazılın ,nazım hikmetin şairliğiyle ,peyami safanın psikolojik romanlarıyla, hüseyin nihat atsızın milliyetçiliğiyle, orhan velinin akıcılığıyla kafkanın felsefesiyle donatmak üzere edebi akıma vermiş olarak edebiyatı seçtiler. Maalesef burada da kendini bulamamış bazen yönetmen olmaya karar vermiş , bazen gazeteciliğe yönelmişdir. ve hala ne olacağım sorusunun cevabını aramaktadır. Olaylara karşı son derece soğukkanlıdır .Girişkenlik özelliği yakın arkadaşları tarafından genelde yağcılık olarak algılanmaktadır. İnsanlar ki geneli yağ çeken kişileri her zaman sevmişlerdir böylece anlaşılması zor olan mahmutun iletişimi güçlüdür . Yağcılık üzerinde mastırını tamamlamış olan mahmut bey de kendine göre girişkenliği bize göre yağcılığı çok iyi yapmaktadır . Kendisini bir kalıba koymayı sevmeyen biridir yinede sınırları vardır. Yanlış yapılan bir hareketi kolay kolay unutmama özelliği ile günü geldiğinde babası dahi olsa yargılamaktan çekinmez.. '' eğer ki mahmut bir şey yapalım diyorsa orada işi olduğundan diyordur :) bu söz halite ait ''
6 Mayıs 2014 Salı
Dokuz Eylül
Gece saat 4:00 a geliyor , elimden geldiğince control sınavına çalışıyorum hemen hemen konuları hallettim sayılır ama bazı konulardan hiç bir şey anlaşılmıyor sanki kitabı yazan bile anlamadan kendince uydurmuş gibi hiç bir bağlantı kuramıyorum, internetten de o kadar araştırdım yok böyle adım adım anlatan bir kaynak olmaz mı be. Bunları yazanlarda nasıl beyin varmış onu çok merak ediyorum. Allah ilmi çalışana veriyor işte. inşallah şu mübarek 3 aylar hürmetine bu çalışmalarımızın karşılığını alırız. bir takvimin üzerinde şöyle yazıyordu '' önce çalışmak sonra dua , ilmin esası kabul olunur ancak çalışanın duası.''
Elimden geleni yapayım bende gerisi dua ve takdiri ilahi artık. 4 gündür okula gitmiyorum öyle böyle ne kadar beni deneylerle , lablarla bunaltsa da yine de evden iyi . birazdan sabah olacak artık beynimde yeni bilgilerin getirmiş olduğu rahatlıkla yatağıma uzanabilirim , bugünün vermiş olduğu sorumluluğu yerine getirmişliğin vermiş olduğu rahatlık. ama sonrasını düşününce nereye varacak ki bunların sonu çok merak ediyorum , keşke bir müziğin ritmine kaptırır gibi kaptırsam kendimi de hiç ilerisini düşünmeden sorgulamadan sadece o anın gerektirdiğini yapabilsem neden hayatta sürekli iki dakika sonra ne olacak dye düşünme ihtiyacı duyuyorum ki .
şimdi buna öğrenme mi deniyor eğer bu öğrenmekse , bunca bilgi bu şekilde nasıl çıkmış . Okulda kimse öğrenmek için çalışmıyor ki herkeste bir not korkusu ve sadece not için çalışma var işin komik ve acınası tarafı ise not için çalışıyorsun öyle yada böyle unutacaksın yani imkansız aklında kalması neyse çalışıyorsun öğreniyorsun da yani soruları çözüyorsun kitapları hatm ediyorsun , tamam diyorsun ya kaçarı yok bu hoca nereden sorarsa yaparım . sınavdan çıkıyorsun notlar açıklanıyor yok kardeşim bildiğinin çalıştığının karşılı olmayan notlar geliyor. işte o zaman öleyim ben diyorsun ya .
Sistemsizliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu insanların hayatlarını karattığını ben dokuz eylülden öğrendim . O kadar ki bunu söylesem , e ne güzel sistemsizliğin kötü olduğunu öğrenmişin diyecek hocalar var işte ...
4 Mayıs 2014 Pazar
İYİYİM
''yine biri çıksa, nasılsın dese alışkanlıkla iyiyim diyeceğim.
kederli olduğum da söylenemez zaten.- buna sebepte yok çünkü. ne taze bir ölüye sahibim, ne felaket geçirenlerim var.
dedim ya oturuyorum öylece. iyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok.''
BİR HİKAYE...
Umut o gece çok heyecanlıydı , evin içerisinde o odadan başka odaya fır dönüyordu. balkona çıktı , gökyüzüne doğru baktı . Sanki bütün yıldızlar karanlık bir haberi verir gibi kaybolmuşlardı uzunca bir süre gökyüzünü izledi ve içeriden annesinin '' ne yapıyorsun orada '' diye seslenmesiyle irkildi. annesine hiçbir şey demeden odasına gitti her gece yapmış olduğu duaları yine tekrarladı ve gecenin karanlığında gözlerini yavaş yavaş esir alan uykuya , geleceğin kendisine getireceği büyük degişimlerden habersiz bir şekilde teslim oldu.
Büyük bir acı içerisinde göz kapaklarını araladı umut , etrafına baktı kendince her şeye anlam yüklüyordu. Yataktan sol ayakla inmemeliydi yoksa o gün kendisi için kötü geçecekti, kafasından bir süre belirliyordu ve o sürede gözlerini hiç kırpmadan açık tutarsa günün iyi geçeceğine inanıyordu yani kaderin işaretlere bağlı olaraktan değişeceğine inanıyordu . Sessiz bir kahvaltıdan sonra babası bende geleyim mi dedi. umut her şeyi ailesiyle paylaşan bir insan değildi . İlk defa çıkılacak bu yolda yalnız olmak istiyordu zaten içerisinde kıyametler de kopsa umursamaz bir tavrı vardı her zaman . Yine umursamaz bir tavırla ben çocuk muyum ne gerek var dedi , evden ayrıldı.. Aile , umut için bu gibi olaylarda geri durmalıydı .
Kader onu yavaş yavaş hayatın kollarına bırakıyordu . O ise yolda giderken hayatın kapısını araladığının hiç farkında değildi . Hiç bitmesini istemediği bir dolmuş yolculuğundan sonra okulun bahçesine geldi. Etraftaki insanların ağlayışlarına tanık oldu . Buna anlam veremiyordu neden insanlar zayıflıklarını bu kadar kolay gösteriyorlar ki ? Zilin çalmasıyla polis aramasından geçerek sınıfına gelip sıraya oturdu ve dışarıdan gelen insanları saymaya başladı . Eğer kafasından tuttuğu sürede tahmin ettiği kadar insan gelirse sınav onun için iyi geçecekti.
Mahallesine doğru gelirken , kafasını kaldırmaya korkuyordu ya biri durdurursa , soru sorarsa . Güneşin sıcaklığı sokaklarda kimseyi bırakmamıştı . sanki umut dışında her şey ; doğa, güneş ,hayvanlar ,insanlar ona bir şeyler den haber veriyordu . Hızlı adımlarla sırattan geçer gibi kendini odasına attı. Daha 14 yaşındaydı umut, ama kendine göre her şeyin sonuydu . belki kendini bu kadar sorumlu hissetmese , bu kadar da acı çekmeceyecekti . sonu var mıydı bu acının yada bundan daha fazla acılar var mıydı hayatta . umut kafasını yastığa koydu ve daha hayatın hiç bir şeyiyle tanışmadan yenilgiyi kabul etmişti.
Artık insanlardan sürekli kaçar olmuştu , onları insan değilde kendini yargılamaya hazır birer zebani olarak görüyordu. çünkü kendisine göre çok büyük suç işlememiş olmasına rağmen suçlu hissediyordu.
Bir nevi kendine ceza veriyordu . Kulağına dedikodular fısıltılar geliyordu '' bu çocuk çok değişti, bunu bir doktora götürün , neden evden çıkmıyor hiç, niye bu kadar saf bu , biraz insana karışsın '' diye.. umut ise içerisindeki kopan fırtınaları haykırarak bağırmak istiyordu sizin yüzünüzden diye ama söyleyemiyordu her şey dilinin ucunda kayboluyordu. Ailesine de kızıyordu onu neden böyle yetiştirmişlerdi ki sanki kendisini . Daha özgüveni yüksek , kaybetse de kazanmış gibi davranan hatta yüzsüz bile olsa, şu anki durumdan daha iyi olurdu , karşısındakine yeri geldiğinde büyük küçük demeden küfredip susturan biri olmayı ne kadar çok isterdi.
Okula gitmek için kalkar gibi yine aynı saatte uyandı , biraz düşündü ve acı gerçekle karşılaştı okul yoktu , evet hiç bitmesini istemediği tek kendisini ifade edebildiği ve istediği gibi davranabildiği tek yerdi okul ve artık oda yoktu . Balkona çıktı oturdu ve gözlerini kapadı . Sanki ilkokul yıllarına ait bir video varmış beyninde de onu izliyormuş gibi yaşadıklarını canlandırmaya başladı. Dersten önce herkese beyaz güller dağıtmış ve hocası safiye hocaya karşı ne hissediyorlarsa tahtaya yazmalarını istemişti . herkes bir şeyler yazmıştı . Umut ise boş yer olmadığı için bir köşeye '' sizi her şeyden çok seviyorum '' cümlesini yazmıştı . Safiye hoca sınıfa girdiği anda herkes gülleri üzerine atmıştı. Umut titrek bir sesle gülü uzatarak sizi çok özleyeceğiz hocam diyebilmişti. Safiye hocanın gözleri mutluluktan kendini zor tutuyordu . Kara tahtanın önüne geldi ve yazılanlara şöyle bir baktı, kıyıda köşede kalmış olan .' sizi her şeyden çok seviyorum ' cümlesini okudu ve kim yazdı bunu dedi. O anda umudun hocaya karşı duygularını bilen bazı arkadaşları umut umut diye bağırdılar. Safiye hoca umut'un gözlerinde ki heyecanı belki anlamıştı , anlamışsa bile hiç belli etmemişti . Umut için orada sadece o cümleyi okuması bile o kadar hoşuna gitmişti ki . Gözlerini açtı ve bu kısacık anın getirmiş olduğu mutlulukla gülümsediğini fareketti.
Safiye hocanın numarasını okul arkadaşı olan Eliften bir şekilde almıştı. Ne yazmalıydı saatlerce düşündü . Yok aklına hiçbir şey gelmiyordu . Bir de kafasın da bu yaptığının ne kadarı doğru onun düşüncesi vardı . Olmayacak duaya amin demek gibi bir şeydi onunkisi. Ama şu geçmeyen zamana ve içinde bulunduğu sıkıntılı durumu güzelleştiren tek şeydi safiye hoca . Sanki bütün kelimeler ,ona yazacağı ne olursa olsun duygularını ifade edemeyecekmiş gibi hissediyordu . En sonun da şu satırlar döküldü ;
'' Her şey bir oyun gibiydi,
Herkesi kandırabileceğini sanan çocuklar gibiydik,
Ama yüreğimin bu oyuna katılabileceğini hiç düşünmedim.
Oyun bitti diğer oyunlardan farkı ise bir daha tekrarlanmayacak olması.
yüreğim ise bu oyunda kaldı ..... sizi seven biri ''
Saatlerdir cevap bekliyordu , sanki hocanın umurunda değilmiş gibi hiç bir şey yoktu . Yine de gizemli aşık rolünü oynamaya devam etti .
Kendi iç dünyasıyla büyük bir savaş içerisindeydi çünkü attığı mesajlar tamamen mantıksal düşüncenin dışında duyguların yönlendirmesiyle ortaya çıkıyordu. Neydi bu sevgimi , aşk mı, özlem mi, yada içinde bulunduğu buhranlı havaya bir nebze olsun dağıttığını sandığı bir uğraş mı ? Karar veremiyordu tek bildiği böylece kendini daha iyi hissediyordu . Fazla bir şey istemiyordu aslında sadece bir cevap en azında kimsin diye bir mesaj olabilirdi. Kadınlar , oysaki merak konusunda inanılmaz varlıklar olarak bilinirdi ona göre.
O gece çok düşünmüştü ve kaderin ona göstereceği işaretle hareket etmeye karar verdi. Sabah ilk iş olarak dışarıya çıkmış ve gelen arabaların plaka numaralarında hangi harf in ve rakamın olduğunu tahmin etmeye çalışıyordu. Eğer doğru tahmin ederse hiç vazgeçmeden mesaj atmaya devam edecekti, yoksa kim olduğunu söyleyecek ve yine cevap gelmezse vazgeçecekti. Gün boyunca çok heyecanlıydı mesaj atmamak için sürekli telefondan uzaklaşıyordu ama bir taraftan da atmayı çok istiyordu , öğleden sonra büyük bir heyecanla ismini ve soy adını göndermişti . Hiç beklemeden anında cevap gelmişti , o kadar heyecanlıydı ki sanki başka bir dünyadaydı , varlık ile yokluk arasındaydı ama ne görebiliyordu ne de duyabiliyordu tek hissettiği beyninde bir titreme . Derin derin nefes alıyordu.
İçinden allahım yardım et diyerek mesajı okudu. Yüzünde aptallıkla komiklik arasında bir gülümse belirdi başka hiç bir hareketlilik olmadan, sadece bir noktaya bakıyordu . Arada birde gülümsüyordu bir süre sonra tekrar kendine geldi ve mesaja yine baktı, yine baktı ve yine baktı . Mesajda '' lanet olsun sana , benim senin gibi bir öğrencim olamaz , bir daha beni rahatsız etme.'' yazıyordu .
Bu sözleri hak edecek ne yapmıştı ki , keşke dedi içinden şu anda yer yarılsa da beni içine alsa . kendinden geçmiş bir halde nereye gittiğini bilmeden evden çıkmıştı , bütün insanlar kendine çıplakmış gibi lanetle bakıyorlarmış gibi hissederek , insanlardan utanıyor ve korkuyordu . Hiç bilmediği sokaklardan yürüyordu , düşünmeden nereye gideceğini bilmeden.
Sıcaklığıyla yakan güneş sanki elleriyle göz kapaklarını zorluyordu, gözlerini ovaladı ve etrafa bakmaya başladı , burnuna değişik kokular geliyordu ne kokusu olduğunu anlayamıyordu kendine geldikçe , bir arabanın içinde olduğunu anladı . Eski bir arabaydı yada yollar çok bozuktu çünkü araba çok fazla sallanıyordu hatta bazen yer çekimi yokmuş gibi koltuktan havaya zıplatıyordu. Etrafta çuvalları gördü her yerde çuvallar vardı ve kendisi onların arasında küçük bir yere sıkışmıştı . Biraz doğrulmak istedi ama o da ne! Ayaklarını hissetmiyordu , hafiften elleriyle bacaklarını sallıyor ve uyuşukluğun gitmesi için uğraşıyordu . Bir an kendini o dar yerden dışarı atacaktı ki , o ani hareketle bacaklarına çok fena bir ağrı saplanmıştı ve öylece kalakalmıştı. Bir süre sonra ağrılar yatışmış ve uyuşukluklar geçmişti. Kafasını kaldırdı çaprazda iki kadın oturuyordu kafalarındaki siyah peçelerden yüzleri tam görünmüyordu ama biri aşırı şişmandı. diğerinin kucağında bir çocuk ve sürekli daha gelmedik mi diye annesine sorular soruyordu. Kadın ''Oğlum daha yeni çıktık sus bir '' diye azarlıyordu. Sesi genç bir bayana ait gibiydi. Diğer tarafta yaşlı bir amca oturuyordu elleri titreyerek su içmeye çalışıyordu , bir de böyle sallanan bir araçta onun için bu iş ne kadar zor gibi görünüyordu. Amcanın yüzündeki o kırışıklar her şeye hayatın gerçeğini haber veriyordu . Tekrardan daha rahat bir şekilde yerine oturmaya çalıştı.
Umut hatırlamaya başladı .Evden çıktıktan sonra onun için gidilecek hiç bir yer yoktu , bu durumda onun için gidilecek tek bir yer vardı. İnsanların olmadığı yerlerden bir yerdi . Ve oraya, sadece kuş sesleri ve kocaman ağaçların olduğu yere geldi. . İlk defa ölümü bu denli düşünür olmuştu . Acaba ölüm nasıl bir şeydi . mezarların arasına doğru uzandı gözlerini kapadı ve nefesini tuttu. hiç bir şey hissetmemeye çalışıyordu . Bitsin diyordu bu acı , ama ona inat bütün hücreleri nefes alması için öyle bir baskı yapıyordu ki , dayanamayacak noktaya gelmişti. Ölüm neden bu kadar zordu. İnsanlara, hayatın acılarının yanında , ölümün daha zor olduğunu göstermek ve onlara ölüm günlerinin , yani Azrail meleğinin gelip insanların ruhlarını alacağı gün gelmeden , intihardan vazgeçirmek için miydi? En sonunda dayanamadı hızlı hızlı nefes aldı. Uzandığı yerden gökyüzüne doğru , her biri yüzlerce, binlerce , yüz binlerce ve daha fazla ölüyü köklerinin arasına alan ve onlarla hayat bulan ağaçlara bakıyordu. Acaba ağaçlar da ölüleri dünyadaki iyi insan yada kötü insan oluşuna göre seçiyor muydu? Ağaçlar nereden bilecekti ki iyi yada kötü olduğunu. Bilirdi tabi ki , kötü insanın ruhunun pisliği bedenine de yansımıştır mutlaka . Nasıl bir insan yiyeceği yemeğin tadının bozuk olup olmadığını bilirse ağaçlarda bilebilir diye düşündü. Acaba kendi ölümü nerede ve nasıl olacaktı . Şu an içinden kaybolduğu ve ölmek için can attığı halden kurtulup bu yaşadıklarına gülerek bakarken , hayatında olmadığı kadar mutluyken ve hiç ölmek istemediği bir anda mı ölecekti yoksa. Yaşlı bir amcanın ''evladım ne yapıyorsun orada '' demesiyle irkildi ve hızlı bir şekilde yerinden kalktı. Hiç amca hayatı ve ölümü yaşıyordum demek istedi ama hiç bir şey demeden arkasında susan sessiz çığlıklarını bırakarak uzaklaştı.
Evine dönmek istemiyordu , artık sevdiğim dediği insanlar bile ona canavarlaşmış gibi geliyordu. kendini doğruca köy garajında bulmuştu. İnsanların olmadığı ikici yer , köyüne gitmek için şoförle konuşuyordu. Şoför yer yok diyordu ama umut gitmem lazım ne olur amca , istersen aracın üstünde gideyim diyordu. Şoför yok yiğenim sıkı denetleme var bir de bana o kadar ceza mı yazdıracan sen diyordu. Fazla ısrara dayanamayan şoför bekle burada en son yer olursa sıkışırsın bir yere dedi . Tamam dedi umut. Zaten her yere sığarım mutlaka yer bulurum diye düşünmüştü.
Umut başını yaslayarak camdan dışarı bakıyordu . Yüce dağ , sanki zirvelerine ulaşılmaması için yükseldikçe yükseliyordu. Dağın zirvesine ulaşılmış ve bir vadiden geçiliyordu , dağın iki yamacı da gün ışığının buraya girmesine izin vermemişdi. Vadinin soğu havası sıcak yaz mevsimine rağmen bir anlık titremeyle kendini hissettirmişti. O an gelmişti , karşısında sanki çok iyi bir ressamın ellerinden çıkmış tablo gibi duran o muhteşem manzara vardı . Dağın yüzeyinde, dinamitlerin bile patlatamayacağı kayaların arasından , bir insanın dokunuşuyla parçalanacak olan bir tohum , yaratıcının yüce kudretiyle o kayaları delerek ve kayaların içine kök salarak kendine hayat bulmuştu. Bu manzaraya bakmaya doyamıyordu. bir an hayatın düğmesine basıp her şeyi durdurmak istemişti. Ne zaman buradan geçse arabayı durdurup, bu manzaranın resmini çizmek istemişti. bir kaç defa buna yeltenmiş burada durabilir miyiz demişti ama her defasında olumsuz yanıt almıştı. Kimse onun gördüklerini görmüyor muydu ?. Yanlış olan hangisiydi umut mu diğerleri mi? bu içinde har zaman bir ukte olarak kalmıştı. işte de büyümeyi her şeyden çok bunun için istiyordu . Kimseye bağlı olmamak için , istediği gibi davranabilmek için. Büyüdüğü zaman istediği an buraya gelebilecek, arabasını durdurup eşyalarını çıkarıp büyük bir keyifle içerisindeki bütün duyguları karşısında gördüğü manzaraya katarak tablosuna aktaracaktı ve bu anın hayaliyle yolculuğu devam etti.
Şoför nerede ineceksin dedi , şöyle bir etrafına baktı ve köyünün girişinde olduğunu fark etti . Tamam ben burada inerim dedi zaten hiç eşyası yoktu yanında yürüyebilirdi. yolculuk kendini baya bir yormuştu bir iki vücut hareketiyle kendine gelmeye çalıştı. Yaz güneşi her tarafı öyle bir ısıtmıştı ki çok sıcak bir hava vardı , toprakların üzerinden yansıyan sıcak havanın yansımasını görebiliyordu , her yerden ağustos böceklerinin sesleri geliyordu. Sanki doğa bütün sevgisiyle kendisine hoş geldin diyordu.
Her zaman üzerinden araçla geçerken içinde balık var mı diye , arabanın camından fırlayacakmış gibi heyecanla baktığı köprünün üzerindeydi . Akan nehre doğru bakıyor ve akıp giden suyun serinliği yüzüne vuruyordu...
her şeyde bir sakinlik vardı burada , suyun sesi , rüzgarın çam ağaçlarından çıkardığı ses ve ağustos böceklerinin sesleri arasında evine gelmişti. kapının kilitli olmasından dolayı eve girmek için bir yer arıyordu evin etrafında bir iki tur attıktan sonra , evin tuvaletinden çatıya oradan da eve girebilmişdi. çatıdaki kilidi kırmak için epey uğraşmıştı. zor bir yolculuk ve kilit kırma çabası onu yormuştu. bu durum kaç gündür kendini uykuya bu kadar özlem duymasına sebep olmuştu , odadaki koltuğa kendini bırakmış ,zaman denilen olayın yok olduğu uykuya dalmıştı .
Her zaman üzerinden araçla geçerken içinde balık var mı diye , arabanın camından fırlayacakmış gibi heyecanla baktığı köprünün üzerindeydi . Akan nehre doğru bakıyor ve akıp giden suyun serinliği yüzüne vuruyordu...
her şeyde bir sakinlik vardı burada , suyun sesi , rüzgarın çam ağaçlarından çıkardığı ses ve ağustos böceklerinin sesleri arasında evine gelmişti. kapının kilitli olmasından dolayı eve girmek için bir yer arıyordu evin etrafında bir iki tur attıktan sonra , evin tuvaletinden çatıya oradan da eve girebilmişdi. çatıdaki kilidi kırmak için epey uğraşmıştı. zor bir yolculuk ve kilit kırma çabası onu yormuştu. bu durum kaç gündür kendini uykuya bu kadar özlem duymasına sebep olmuştu , odadaki koltuğa kendini bırakmış ,zaman denilen olayın yok olduğu uykuya dalmıştı .
Devamı gelecek...
2 Mayıs 2014 Cuma
DÖNÜŞÜM
Geçmişin pişmanlığı neden bu kadar acımasız , telafi edilmeyeceği için mi artık dönülemeyecek olduğu için mi ? belki ben fazla karamsar hissediyorumdur başka insanlara göre ama şu an kendimi bir boşluktaymışım gibi hissediyorum ve düşüyorum sonu gelmiyor ve geldiğinde de tekrar kalkamayacağım gibi hissediyorum.
dış dünyaya karşı sürekli kendimden ödün veriyorum kedime ait hissetmediğim davranışlar ve ortamlarda bulunuyorum , belki yalnızlık korkusundandır belki yarın korkusundandır yada her şeydendir sonu görülmeyen bir sonsuzluk .
her şeye çok geç kalmışım gibi bir his, örümcek ağı gibi sarıyor her tarafımı . Neden doğru yerde doğru insanlar karşıma çıkmadı ki ? Buda muammalı bir soru , dolap değil ki içini açıp bakalım insanlara .
Şu günlerde en çok yapmayı sevdiğim şey uzun yürüyüşler yapmak hem dışar da görünüyorsun hem insanların arasın da .. çünkü ne zamandır düşünmediğimi fark ediyorum bu sayede sadece günü yaşadım demek için yaşadığımı fark ediyorum. Hem yol parasından da kurtuldum böylece ,okula yürüyerek git gel yapıyorum bide sağlık yararı var tabi şu hareketsiz enerji verimliliği sıfır olan hayatıma.
Yeter artık kurtulayım şu boşluktan çakılayım ,yerin dibine geçeyim, ne olacaksa olsun , ama olmuyor bu düşmenin sonu yok sebep ne? Ona bile yani en dibe bile batmaya geç kaldım herhalde yada daha kötüsü şu an en dipteyim ama fark etmiyorum belkide.
' kendini arayan adam ' bir kitap adıydı sanırsam lisede yurt etütlerin de çok görürdüm ama hiç okumak nasip olmadı o zamanlar kendimi aramama gerek yoktu ki.
şimdi kendi gerçeğime dönmem gerek gecenin bu saatinde haftaya control sınavı ve ben burada yazı yazıyorum hayatımda hiç bir şeyin olmadığı gibi bunun bile planı yok işte. Neyse iyi bir mühendis kolay yetişmiyor hemde dokuz eylül gibi insanın kendine olan özgüvenini sömüren bir yerde hiç......
dün sabaha karşı kendimle konuştum,
ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
yokuşun başında bir düşman vardı.
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum.
23 Nisan 2014 Çarşamba
Büyük Randevu
Büyük Randevu
Büyük randevu... Bilsem nerede, saat kaçta?
Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?
Üstat necip fazıl ne güzel ifade etmiş ölümün bir bilinmezlik olduğunu . Acaba o büyük an geldiğinde ne kadar hazır olacağız. Ölüm çoğu zaman belki aklımıza geliyordur belki de hiç gelmiyordur bu aralar benim çok fazla geliyor aklıma , o zaman bir anlamsızlık kaplıyor her şeyi ve neden diye sorular beynimin her tarafında yankılanıyor. Düşündükçe bir bilinmezliğe doğru yol aldığımın farkına varıyorum. Gidilecek son yer belli ama neden o zaman bu kadar uzağız ki ölümden . Gözlerimizi bu kadar bağlayan hayat sonuçta bizim eserimiz bizim tercihlerimiz değil mi....
Düşününce ölüm acısını bilmediğimi fark ettim , çok sevdiğim bir insani kaybettiğim olmadı daha. ömrümün bir kısmını sürekli yanında geçirdiğim kimseyi toprağın altına vermedim daha. bu yüzdendir ölüm acısını bilmemem çünkü bazı şeyler başa gelmeden bilinmiyor , ben yaşamadım daha o acıyı. Her bayramda babam ikinci günü koluma yapışır ve mezarlığa götürür beni, tanımadığım o kadar çok mezarların başında kuran okuruz ve kim olduklarını söyler bana. Sonra bir baba olarak o sözü söyler '' biz ölünce de ihmal etmeyin gelin mezarlarımızın başına ,sizi boşa okutmuyoruz iki dua edenimiz olsun arkamızdan diye okutuyoruz'' der ve uyarısını yapar. ben bunun düşüncesine bile aklıma getirmek istemediğimden sanki o dediği hiç olmayacakmış gibi hadi gidelim derim. geçiştirmeye çalışırım. Bazen mezarları 20- 30 dakika ararız , yanımızda dedelerim olduğu halde zor buluruz . bugün zor buluyoruz sonra yalnız olarak biz nasıl bulacağız, ah babam bunun çok iyi farkındasın değil mi , yarın gelsek bile çoğunu bulamayacağımızın. Bundandır korkun değil mi babam , torunların dedelerinin mezarlarını bilemeyecek olmasından. Haklısın babam artık bırak mezarlarını hayattayken bile bakmayan nesiller olsa da , sen merak etme senin çabaların boşa gitmiyor. Unutmayalım dostlar, eğer bir yerde toprağın altında ölüleriniz varsa siz oralısınızdır. |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)