Umut o gece çok heyecanlıydı , evin içerisinde o odadan başka odaya fır dönüyordu. balkona çıktı , gökyüzüne doğru baktı . Sanki bütün yıldızlar karanlık bir haberi verir gibi kaybolmuşlardı uzunca bir süre gökyüzünü izledi ve içeriden annesinin '' ne yapıyorsun orada '' diye seslenmesiyle irkildi. annesine hiçbir şey demeden odasına gitti her gece yapmış olduğu duaları yine tekrarladı ve gecenin karanlığında gözlerini yavaş yavaş esir alan uykuya , geleceğin kendisine getireceği büyük degişimlerden habersiz bir şekilde teslim oldu.
Büyük bir acı içerisinde göz kapaklarını araladı umut , etrafına baktı kendince her şeye anlam yüklüyordu. Yataktan sol ayakla inmemeliydi yoksa o gün kendisi için kötü geçecekti, kafasından bir süre belirliyordu ve o sürede gözlerini hiç kırpmadan açık tutarsa günün iyi geçeceğine inanıyordu yani kaderin işaretlere bağlı olaraktan değişeceğine inanıyordu . Sessiz bir kahvaltıdan sonra babası bende geleyim mi dedi. umut her şeyi ailesiyle paylaşan bir insan değildi . İlk defa çıkılacak bu yolda yalnız olmak istiyordu zaten içerisinde kıyametler de kopsa umursamaz bir tavrı vardı her zaman . Yine umursamaz bir tavırla ben çocuk muyum ne gerek var dedi , evden ayrıldı.. Aile , umut için bu gibi olaylarda geri durmalıydı .
Kader onu yavaş yavaş hayatın kollarına bırakıyordu . O ise yolda giderken hayatın kapısını araladığının hiç farkında değildi . Hiç bitmesini istemediği bir dolmuş yolculuğundan sonra okulun bahçesine geldi. Etraftaki insanların ağlayışlarına tanık oldu . Buna anlam veremiyordu neden insanlar zayıflıklarını bu kadar kolay gösteriyorlar ki ? Zilin çalmasıyla polis aramasından geçerek sınıfına gelip sıraya oturdu ve dışarıdan gelen insanları saymaya başladı . Eğer kafasından tuttuğu sürede tahmin ettiği kadar insan gelirse sınav onun için iyi geçecekti.
Mahallesine doğru gelirken , kafasını kaldırmaya korkuyordu ya biri durdurursa , soru sorarsa . Güneşin sıcaklığı sokaklarda kimseyi bırakmamıştı . sanki umut dışında her şey ; doğa, güneş ,hayvanlar ,insanlar ona bir şeyler den haber veriyordu . Hızlı adımlarla sırattan geçer gibi kendini odasına attı. Daha 14 yaşındaydı umut, ama kendine göre her şeyin sonuydu . belki kendini bu kadar sorumlu hissetmese , bu kadar da acı çekmeceyecekti . sonu var mıydı bu acının yada bundan daha fazla acılar var mıydı hayatta . umut kafasını yastığa koydu ve daha hayatın hiç bir şeyiyle tanışmadan yenilgiyi kabul etmişti.
Artık insanlardan sürekli kaçar olmuştu , onları insan değilde kendini yargılamaya hazır birer zebani olarak görüyordu. çünkü kendisine göre çok büyük suç işlememiş olmasına rağmen suçlu hissediyordu.
Bir nevi kendine ceza veriyordu . Kulağına dedikodular fısıltılar geliyordu '' bu çocuk çok değişti, bunu bir doktora götürün , neden evden çıkmıyor hiç, niye bu kadar saf bu , biraz insana karışsın '' diye.. umut ise içerisindeki kopan fırtınaları haykırarak bağırmak istiyordu sizin yüzünüzden diye ama söyleyemiyordu her şey dilinin ucunda kayboluyordu. Ailesine de kızıyordu onu neden böyle yetiştirmişlerdi ki sanki kendisini . Daha özgüveni yüksek , kaybetse de kazanmış gibi davranan hatta yüzsüz bile olsa, şu anki durumdan daha iyi olurdu , karşısındakine yeri geldiğinde büyük küçük demeden küfredip susturan biri olmayı ne kadar çok isterdi.
Okula gitmek için kalkar gibi yine aynı saatte uyandı , biraz düşündü ve acı gerçekle karşılaştı okul yoktu , evet hiç bitmesini istemediği tek kendisini ifade edebildiği ve istediği gibi davranabildiği tek yerdi okul ve artık oda yoktu . Balkona çıktı oturdu ve gözlerini kapadı . Sanki ilkokul yıllarına ait bir video varmış beyninde de onu izliyormuş gibi yaşadıklarını canlandırmaya başladı. Dersten önce herkese beyaz güller dağıtmış ve hocası safiye hocaya karşı ne hissediyorlarsa tahtaya yazmalarını istemişti . herkes bir şeyler yazmıştı . Umut ise boş yer olmadığı için bir köşeye '' sizi her şeyden çok seviyorum '' cümlesini yazmıştı . Safiye hoca sınıfa girdiği anda herkes gülleri üzerine atmıştı. Umut titrek bir sesle gülü uzatarak sizi çok özleyeceğiz hocam diyebilmişti. Safiye hocanın gözleri mutluluktan kendini zor tutuyordu . Kara tahtanın önüne geldi ve yazılanlara şöyle bir baktı, kıyıda köşede kalmış olan .' sizi her şeyden çok seviyorum ' cümlesini okudu ve kim yazdı bunu dedi. O anda umudun hocaya karşı duygularını bilen bazı arkadaşları umut umut diye bağırdılar. Safiye hoca umut'un gözlerinde ki heyecanı belki anlamıştı , anlamışsa bile hiç belli etmemişti . Umut için orada sadece o cümleyi okuması bile o kadar hoşuna gitmişti ki . Gözlerini açtı ve bu kısacık anın getirmiş olduğu mutlulukla gülümsediğini fareketti.
Safiye hocanın numarasını okul arkadaşı olan Eliften bir şekilde almıştı. Ne yazmalıydı saatlerce düşündü . Yok aklına hiçbir şey gelmiyordu . Bir de kafasın da bu yaptığının ne kadarı doğru onun düşüncesi vardı . Olmayacak duaya amin demek gibi bir şeydi onunkisi. Ama şu geçmeyen zamana ve içinde bulunduğu sıkıntılı durumu güzelleştiren tek şeydi safiye hoca . Sanki bütün kelimeler ,ona yazacağı ne olursa olsun duygularını ifade edemeyecekmiş gibi hissediyordu . En sonun da şu satırlar döküldü ;
'' Her şey bir oyun gibiydi,
Herkesi kandırabileceğini sanan çocuklar gibiydik,
Ama yüreğimin bu oyuna katılabileceğini hiç düşünmedim.
Oyun bitti diğer oyunlardan farkı ise bir daha tekrarlanmayacak olması.
yüreğim ise bu oyunda kaldı ..... sizi seven biri ''
Saatlerdir cevap bekliyordu , sanki hocanın umurunda değilmiş gibi hiç bir şey yoktu . Yine de gizemli aşık rolünü oynamaya devam etti .
Kendi iç dünyasıyla büyük bir savaş içerisindeydi çünkü attığı mesajlar tamamen mantıksal düşüncenin dışında duyguların yönlendirmesiyle ortaya çıkıyordu. Neydi bu sevgimi , aşk mı, özlem mi, yada içinde bulunduğu buhranlı havaya bir nebze olsun dağıttığını sandığı bir uğraş mı ? Karar veremiyordu tek bildiği böylece kendini daha iyi hissediyordu . Fazla bir şey istemiyordu aslında sadece bir cevap en azında kimsin diye bir mesaj olabilirdi. Kadınlar , oysaki merak konusunda inanılmaz varlıklar olarak bilinirdi ona göre.
O gece çok düşünmüştü ve kaderin ona göstereceği işaretle hareket etmeye karar verdi. Sabah ilk iş olarak dışarıya çıkmış ve gelen arabaların plaka numaralarında hangi harf in ve rakamın olduğunu tahmin etmeye çalışıyordu. Eğer doğru tahmin ederse hiç vazgeçmeden mesaj atmaya devam edecekti, yoksa kim olduğunu söyleyecek ve yine cevap gelmezse vazgeçecekti. Gün boyunca çok heyecanlıydı mesaj atmamak için sürekli telefondan uzaklaşıyordu ama bir taraftan da atmayı çok istiyordu , öğleden sonra büyük bir heyecanla ismini ve soy adını göndermişti . Hiç beklemeden anında cevap gelmişti , o kadar heyecanlıydı ki sanki başka bir dünyadaydı , varlık ile yokluk arasındaydı ama ne görebiliyordu ne de duyabiliyordu tek hissettiği beyninde bir titreme . Derin derin nefes alıyordu.
İçinden allahım yardım et diyerek mesajı okudu. Yüzünde aptallıkla komiklik arasında bir gülümse belirdi başka hiç bir hareketlilik olmadan, sadece bir noktaya bakıyordu . Arada birde gülümsüyordu bir süre sonra tekrar kendine geldi ve mesaja yine baktı, yine baktı ve yine baktı . Mesajda '' lanet olsun sana , benim senin gibi bir öğrencim olamaz , bir daha beni rahatsız etme.'' yazıyordu .
Bu sözleri hak edecek ne yapmıştı ki , keşke dedi içinden şu anda yer yarılsa da beni içine alsa . kendinden geçmiş bir halde nereye gittiğini bilmeden evden çıkmıştı , bütün insanlar kendine çıplakmış gibi lanetle bakıyorlarmış gibi hissederek , insanlardan utanıyor ve korkuyordu . Hiç bilmediği sokaklardan yürüyordu , düşünmeden nereye gideceğini bilmeden.
Sıcaklığıyla yakan güneş sanki elleriyle göz kapaklarını zorluyordu, gözlerini ovaladı ve etrafa bakmaya başladı , burnuna değişik kokular geliyordu ne kokusu olduğunu anlayamıyordu kendine geldikçe , bir arabanın içinde olduğunu anladı . Eski bir arabaydı yada yollar çok bozuktu çünkü araba çok fazla sallanıyordu hatta bazen yer çekimi yokmuş gibi koltuktan havaya zıplatıyordu. Etrafta çuvalları gördü her yerde çuvallar vardı ve kendisi onların arasında küçük bir yere sıkışmıştı . Biraz doğrulmak istedi ama o da ne! Ayaklarını hissetmiyordu , hafiften elleriyle bacaklarını sallıyor ve uyuşukluğun gitmesi için uğraşıyordu . Bir an kendini o dar yerden dışarı atacaktı ki , o ani hareketle bacaklarına çok fena bir ağrı saplanmıştı ve öylece kalakalmıştı. Bir süre sonra ağrılar yatışmış ve uyuşukluklar geçmişti. Kafasını kaldırdı çaprazda iki kadın oturuyordu kafalarındaki siyah peçelerden yüzleri tam görünmüyordu ama biri aşırı şişmandı. diğerinin kucağında bir çocuk ve sürekli daha gelmedik mi diye annesine sorular soruyordu. Kadın ''Oğlum daha yeni çıktık sus bir '' diye azarlıyordu. Sesi genç bir bayana ait gibiydi. Diğer tarafta yaşlı bir amca oturuyordu elleri titreyerek su içmeye çalışıyordu , bir de böyle sallanan bir araçta onun için bu iş ne kadar zor gibi görünüyordu. Amcanın yüzündeki o kırışıklar her şeye hayatın gerçeğini haber veriyordu . Tekrardan daha rahat bir şekilde yerine oturmaya çalıştı.
Umut hatırlamaya başladı .Evden çıktıktan sonra onun için gidilecek hiç bir yer yoktu , bu durumda onun için gidilecek tek bir yer vardı. İnsanların olmadığı yerlerden bir yerdi . Ve oraya, sadece kuş sesleri ve kocaman ağaçların olduğu yere geldi. . İlk defa ölümü bu denli düşünür olmuştu . Acaba ölüm nasıl bir şeydi . mezarların arasına doğru uzandı gözlerini kapadı ve nefesini tuttu. hiç bir şey hissetmemeye çalışıyordu . Bitsin diyordu bu acı , ama ona inat bütün hücreleri nefes alması için öyle bir baskı yapıyordu ki , dayanamayacak noktaya gelmişti. Ölüm neden bu kadar zordu. İnsanlara, hayatın acılarının yanında , ölümün daha zor olduğunu göstermek ve onlara ölüm günlerinin , yani Azrail meleğinin gelip insanların ruhlarını alacağı gün gelmeden , intihardan vazgeçirmek için miydi? En sonunda dayanamadı hızlı hızlı nefes aldı. Uzandığı yerden gökyüzüne doğru , her biri yüzlerce, binlerce , yüz binlerce ve daha fazla ölüyü köklerinin arasına alan ve onlarla hayat bulan ağaçlara bakıyordu. Acaba ağaçlar da ölüleri dünyadaki iyi insan yada kötü insan oluşuna göre seçiyor muydu? Ağaçlar nereden bilecekti ki iyi yada kötü olduğunu. Bilirdi tabi ki , kötü insanın ruhunun pisliği bedenine de yansımıştır mutlaka . Nasıl bir insan yiyeceği yemeğin tadının bozuk olup olmadığını bilirse ağaçlarda bilebilir diye düşündü. Acaba kendi ölümü nerede ve nasıl olacaktı . Şu an içinden kaybolduğu ve ölmek için can attığı halden kurtulup bu yaşadıklarına gülerek bakarken , hayatında olmadığı kadar mutluyken ve hiç ölmek istemediği bir anda mı ölecekti yoksa. Yaşlı bir amcanın ''evladım ne yapıyorsun orada '' demesiyle irkildi ve hızlı bir şekilde yerinden kalktı. Hiç amca hayatı ve ölümü yaşıyordum demek istedi ama hiç bir şey demeden arkasında susan sessiz çığlıklarını bırakarak uzaklaştı.
Evine dönmek istemiyordu , artık sevdiğim dediği insanlar bile ona canavarlaşmış gibi geliyordu. kendini doğruca köy garajında bulmuştu. İnsanların olmadığı ikici yer , köyüne gitmek için şoförle konuşuyordu. Şoför yer yok diyordu ama umut gitmem lazım ne olur amca , istersen aracın üstünde gideyim diyordu. Şoför yok yiğenim sıkı denetleme var bir de bana o kadar ceza mı yazdıracan sen diyordu. Fazla ısrara dayanamayan şoför bekle burada en son yer olursa sıkışırsın bir yere dedi . Tamam dedi umut. Zaten her yere sığarım mutlaka yer bulurum diye düşünmüştü.
Umut başını yaslayarak camdan dışarı bakıyordu . Yüce dağ , sanki zirvelerine ulaşılmaması için yükseldikçe yükseliyordu. Dağın zirvesine ulaşılmış ve bir vadiden geçiliyordu , dağın iki yamacı da gün ışığının buraya girmesine izin vermemişdi. Vadinin soğu havası sıcak yaz mevsimine rağmen bir anlık titremeyle kendini hissettirmişti. O an gelmişti , karşısında sanki çok iyi bir ressamın ellerinden çıkmış tablo gibi duran o muhteşem manzara vardı . Dağın yüzeyinde, dinamitlerin bile patlatamayacağı kayaların arasından , bir insanın dokunuşuyla parçalanacak olan bir tohum , yaratıcının yüce kudretiyle o kayaları delerek ve kayaların içine kök salarak kendine hayat bulmuştu. Bu manzaraya bakmaya doyamıyordu. bir an hayatın düğmesine basıp her şeyi durdurmak istemişti. Ne zaman buradan geçse arabayı durdurup, bu manzaranın resmini çizmek istemişti. bir kaç defa buna yeltenmiş burada durabilir miyiz demişti ama her defasında olumsuz yanıt almıştı. Kimse onun gördüklerini görmüyor muydu ?. Yanlış olan hangisiydi umut mu diğerleri mi? bu içinde har zaman bir ukte olarak kalmıştı. işte de büyümeyi her şeyden çok bunun için istiyordu . Kimseye bağlı olmamak için , istediği gibi davranabilmek için. Büyüdüğü zaman istediği an buraya gelebilecek, arabasını durdurup eşyalarını çıkarıp büyük bir keyifle içerisindeki bütün duyguları karşısında gördüğü manzaraya katarak tablosuna aktaracaktı ve bu anın hayaliyle yolculuğu devam etti.
Şoför nerede ineceksin dedi , şöyle bir etrafına baktı ve köyünün girişinde olduğunu fark etti . Tamam ben burada inerim dedi zaten hiç eşyası yoktu yanında yürüyebilirdi. yolculuk kendini baya bir yormuştu bir iki vücut hareketiyle kendine gelmeye çalıştı. Yaz güneşi her tarafı öyle bir ısıtmıştı ki çok sıcak bir hava vardı , toprakların üzerinden yansıyan sıcak havanın yansımasını görebiliyordu , her yerden ağustos böceklerinin sesleri geliyordu. Sanki doğa bütün sevgisiyle kendisine hoş geldin diyordu.
Her zaman üzerinden araçla geçerken içinde balık var mı diye , arabanın camından fırlayacakmış gibi heyecanla baktığı köprünün üzerindeydi . Akan nehre doğru bakıyor ve akıp giden suyun serinliği yüzüne vuruyordu...
her şeyde bir sakinlik vardı burada , suyun sesi , rüzgarın çam ağaçlarından çıkardığı ses ve ağustos böceklerinin sesleri arasında evine gelmişti. kapının kilitli olmasından dolayı eve girmek için bir yer arıyordu evin etrafında bir iki tur attıktan sonra , evin tuvaletinden çatıya oradan da eve girebilmişdi. çatıdaki kilidi kırmak için epey uğraşmıştı. zor bir yolculuk ve kilit kırma çabası onu yormuştu. bu durum kaç gündür kendini uykuya bu kadar özlem duymasına sebep olmuştu , odadaki koltuğa kendini bırakmış ,zaman denilen olayın yok olduğu uykuya dalmıştı .
Her zaman üzerinden araçla geçerken içinde balık var mı diye , arabanın camından fırlayacakmış gibi heyecanla baktığı köprünün üzerindeydi . Akan nehre doğru bakıyor ve akıp giden suyun serinliği yüzüne vuruyordu...
her şeyde bir sakinlik vardı burada , suyun sesi , rüzgarın çam ağaçlarından çıkardığı ses ve ağustos böceklerinin sesleri arasında evine gelmişti. kapının kilitli olmasından dolayı eve girmek için bir yer arıyordu evin etrafında bir iki tur attıktan sonra , evin tuvaletinden çatıya oradan da eve girebilmişdi. çatıdaki kilidi kırmak için epey uğraşmıştı. zor bir yolculuk ve kilit kırma çabası onu yormuştu. bu durum kaç gündür kendini uykuya bu kadar özlem duymasına sebep olmuştu , odadaki koltuğa kendini bırakmış ,zaman denilen olayın yok olduğu uykuya dalmıştı .
Devamı gelecek...
Çok güzel bir hikaye olmuş. Devamını bekliyoruz
YanıtlaSil